Ahlen, 22.11.2009
Dört Bir Yana Dağılmış Biz İnsanlar
 
Biz insanlar, eş-dost akrabalar o kadar dağıldık ki,birbirini hiç göremeyen, belki de göremeyecek olanlar var, armutlar artık ağacının dibine düşemez oldu.
 
Ben emsallere göre bu dağılım, o kadar arttı ki, ekonomiye parelel olarak yurdun gidilmeyen köşesi, kenarı kalmadı. Dağılım sınır tanımıyor artık. 1969-70 öğretim yılı İvriz Öğretmen Okulu mezuniyet günümüzde müdürümüzün „ yurdun her bir köşesine dağılacaksınız „ sözleri sade bizleri kapsayacak diye düşünmüştüm, demek ki o günün ekonomik koşullarında bizle şanslıymışız, bizler dağıldık yurdun her bir tarafına. Şimdi dağılmayan, parçalanmayan aile kalmadı, herkes aynı şansa sahip olmuş oldu, tabii şans olarak nitelenirse…..
 
Çocukluğumda da başka yerlerde ikamet eden akrabalar yok değildi, ancak bugün ile mukayese etmek mümkün değil. Bugünün parçalanmışlığı başka bir nitelik kazandı, hem de ivme kazanarak.
 
Akraba demiyeceğim, artık bir aile içerisinde, kardeşler arasında yaşanan küslük ve dargınlıklar o kadar çoğaldı ki, artık kardeşler arasında, dolayısıyla çocukları da buna dahil fiskoslar, dedikodular artarak aradaki duvarları daha da kalınlaştırıyor.
 
Kardeş kardeşle küs, çocuklar hiç takmıyor, hepimiz aşırı biliyoruz, belki mal bölüşümünden kaynaklanan sorunlar, sonuçta mutlaka menfaat ön plana çıkarak aradaki olması gereken ilişkiler yerini kötülüklere, küslüklere bırakıyor.
 
Yıllar içinde yaşanmış ufak tefek olaylar tatlıya bağlanmayınca bir kenarda dondurulmuş bir sorun olarak birgün fırsatını bulup ortaya çıkmasını bekliyor. Ufak tefek dediğim bu sorunlar zaman zaman büyüyor, birike birike son yaşanan bir olay sebebi olup patlak veriyor, tartışmalar, anlaşmamazlıklar dondurulmuş halde bulunan sorunları eritiyor, artık hiç gereği yokken kirli çıkı gibi bir bir ortaya çıkarılıyor, sayılıyor, sövülüyor, bazan da dövülüyor, aile anlayışı unutularak tamamen menfaatler konuşturuluyor, aklınca herkes kendini haklı görerek dondurulmuş sorunlar gibi bu sefer insanların kendisi donmuş bir buz gibi kesiliyor.
 
Kanımca en büyük sorun bir araya gelerek iki medeni insan gibi konuşamamak. Konuşulursa meseleler çözülebilir, konuşmadan zaten bir fikir sahibi olmak mümkün değil. Tabii bir sürü gereklilikler var sorunları çözebilmek için. Önyargılı olmamak gerek, iyi niyet ön şart, doğru olanı kabullenmek gerek, hani hep söyleriz de uygulamayız „ Allah için doğruyu konuşmak „.
 
Matematikte çözümsüz problem yoktur. Doğada da, ölüm hariç herşeyin bir çözümü vardır. Ama kolay, ama zor, nasıl ki matematikte çözümü zor olan problemlerin olduğu gibi, ama sonuçta çözülebiliniyor, zaten birini çözemezsen birike birike sonunda çözümsüz hale geliyor.
 
 
Sorunu olan yerinde rahat oturamaz, ille de çatacak bir yer arayacaktır, ille de haklılığını isbat etmek için birçok yola başvuracaktır, değişik metotlar, prensipler uygulamaya çalışacaktır. Çünkü sorunu o kişiyi rahat bırakmayacaktır, içten içe tüketecektir. Gerçekten haklı olan insanın haklılığını isbat etmesine bence gerek yok, rahatsız olan hareket halini sürdürecektir. Yalan söylemesine de gerek yok, zaten ihtiyacı yok, rahatsız olan hoplasın dursun. Elbette haksızlığa uğrayan insan uğradığı haksızlığın acısını yaşayacak ama sabreder beklerse gün olur haksızlık yapan insan kendi yaptığını kendisi en acı bir şekilde yaşayacaktır. Çünkü, onun düşünüş tarzı  kendisini çukura itecektir, bir anlamda ele, veya bir başkasına layık gördüğünü kendisi yaşayacaktır. Biraz pasif bir savunma, düşünüş tarzı ama kavga yapıp daha kötü sonuçları yaşamaktansa sabredip beklemek, daha kötü dönüşü olmayan yola girmememek.
 
Düşünmeden söylenen bir kötü söz, kulak duymadan ağızdan çıkan bir laf nelere malolur ? ? ?
 
Mustafa Dumlu

Please publish modules in offcanvas position.