Ahlen,10.07.2008
Yiğitler (Sorsavuş ) Köy’ünde İlk Yılım 1970
 
1969-70 Öğretim Yılının sonuna doğru mesleğimize olan idealist aşkımız doruk noktasına erişmişti.Okul idaresi öğretmen adayları bizlerden çalışmak istediğimiz üç vilayet ismini yazmamızı istedi.Ben İç Anadolu Bölgesi çocuğu olarak bölgemiz dışındaki bölgelerden üç şehir ismi yazdım ama yine de bölge şehirlerimizden Yozgat’a tayinim çıkmıştı.Öğretmen oluncaya kadar (18 yaşına) daha Konya ilinin dışına çıkmamıştım.Tayinimin Yozgat’a çıkmasına önce üzülmüştüm ama çalışmaya başladıktan,köyü tanıdıktan sonra üzüntü,yerini menmuniyete bıraktı.
 
Boğazlıyan’a geldiğimde bayağı şaşırmıştım,Ereğli’den başka kaza tanımadığım için Boğazlıyan’ı da hayalimde bir benzeri olarak tasavvur etmiştim.Boğazlıyan ,Ereğli’ye göre oldukça küçüktü,kıyaslanmıyacak kadar farklar vardı..
 
Boğazlıyan’dan Yeni Fakılı’ya geldim ve beni Ahmet Cenk’in lokantasına yönlendirdiler.İlk izlenimlerim;tombul,güleryüzlü ve sevecen bir insan Ahmet Cenk,muhtar İzzet Cenk’in kardeşiydi.Beni pek sevecen karşıladı,ilgi gösterdi,konuşkandı,köyü hakkında ilk bilgileri verdi ve beni bir traktöre bindirerek köye gönderdi.
 
Köye kadar olan zaman nasıl geçti,kimlerle neler konuştum hiç hatırlamıyorum.Yanılmıyorsam bir ikindin-akşama doğru köye geldim,beni okulun yanında indirdiler.Müdür Mustafa Okuyucu okulun lojmanında kalıyordu,kapısını çaldım,kendimi tanıttım ve beni içeri aldı, içimden nasıl geri döneceğim diye korkulu bir düşünce hali ile zaman geçiyordu.Okul müdürü Mustafa Okuyucu benim evlerinde geceleyip göreve başlama dilekçesini yazarak ertesi günü gidebileceğimi söyledikten sonra rahatladım.Okulun bahçesinden köye kuşbakışı baktım,içimde belirsiz garip duygularla ertesi günü „göreve başlama dilekçesini alarak“ Boğazlıyan İlköğretim Müdürlüğü’ne vermek üzere geri döndüm.
 
Eylülde okullar açıldı v eben daha önceden ev bulmak amacı ile köye gelmiştim.Eşya olarak küçücük bir yatak yorganı ile beraber,giyecek eşyalarım,başka da birşeyim yoktu.On sekiz yaşındayım,kendim aslında daha çocuk sayılırım.Lise mezunu,uyanık,askere gitmemek için iki seneliğine köy öğretmenliği yapmak üzere köyde öğretmenlik yapan Kayseri’li Hasan Öğretmen ile tanıştım,eski okulun giriş kapısına bakan küçük bir odada kalıyormuş ve bana beraber kalabileceğimizi söyledi.Önce çok sevinmiştim ama sevincim fazla sürmedi.
 
Odamız okulun köhneleşmiş bir odası olması nedeniyle kapısı,penceresi kırık,döküktü.Rahmetli anamı yanımda getirmiş olsaydım,köy içinde normal bir evde kalabilirdim.Hasan öğretmenle kalacağım diye bir kere karar vermiştim ama sonradan çok pişman olmuştum,çünkü müdürümüzün hanımı Havva Bacı bizi çok rahatsız etti.O odadan çıkmamız gerektiğini,orada kalmamızın uygun olmadığını devamlı söyleyerek gerçekten o ders yılı bir muamma içinde geldi geçti.Hasan Hoca kumarcıydı ve köyde çok kötü bir intiba bırakmıştı.Kumar bizim odada oynanıyordu,bir şey de söyleyemiyordum,çaresiz katlanıyordum.Hafta sonları sabahlara kadar kumar oynadıkları oluyordu.Ben hiç kumar oyunu bilmezdim,sabahlara kadar baka baka oyunların hepsini öğrendim,oynama esnasındaki küfür ve uygunsuz davranışlar bende tepkiye yol açtı,tiksindim.Ömrümde hiç oynamadığım kumarı hala da oynamam,kumar oynayanlarla arkadaşlık da etmem.Bu tepki alışkanlığı köyden kalma en güzel bir hatıradır diyebilirim.Oynayanlar da ikisi kardeş,bir yeğenleri ve Hasan Öğretmen.Bir lira için çok küfür ettikleri olmuştur,ki normal zamanlarda böyle bir olay düşünülemez bile.
 
Okul müdürü ile beraber beş öğretmendik.Müdür bana birinci sınıfı verdi,ben de birinci sınıfların stajyer öğretmene verilmesinin doğru olmadığını söylesem de kabul etmedi.Sadece birinci sınıfta kırk civarında öğrenci vardı.İki ayda çocuklar okuma-yazmaya geçtiler,müfettiş teftişinde menmuniyetini belirtmesine rağmen stajyerliğim kaldırılmadı.Müdürümüz her hafta Boğazlıyan İlköğretim Müdürlüğüne hakkımda şikayet dilekçesi yazarmış,ders yapmadığımdan,derslerde sadece mandolin çaldığımdan,çocukları hep dövdüğümden,daha neler neler.Ne kadar çok şikayet dilekçesi gönderildiyse bir zaman sonra ilköğretim müdürü artık gönderilen dilekçeleri dikkate almamış,ilköğretim müdürü ikinci ders yılında bizzat bana söyledi.Zaten bana bir kez yazı gönderildi ders yapıp yapmadığım konusunda.
 
İkinci ders yılında müdürümüz ikinci sınıfı elimden alıp kendisinin devam ettirmek istediğini söyledi.Zaten günlük planlarını,yıllık planlarını da imzaya götürmüyordum.Tabii bu durum benim bir derece gibi hakkımın yenilmesine neden oldu.Bunun üstüne sınıfımın elimden alınmak istenmesi,işin tuzu biberi oldu.İkinci ve üçüncü sınıfların okutulması daha rahattı tabii ki.
 
İkinci ders yılında Nevşehir-Kozaklı’dan Şinasi Güven’in tayini köye çıktı.Üç yıl bir evde beraber kaldık,çok iyi anlaştık,herşeyimizi paylaşabildik.Müdürümüzle olan anlaşmazlık eğitim ve öğretim alnında devam etti.Köyün yarısı akrabasıydı,aynı köyden olması nedeniyle korkuyordum da ben.Eski okulda kaldığımızda bir kaç kere camımıza taş bile atılmıştı.
 
Üçüncü ders yılında yine Şinasi ile beraber bir evde kaldık. Köyde üç oda vardı ve akşamları çay içmeye giderdik.İnsanların yakınlığını,sıcaklığını,sevecenliğini o odalardaki karşılıklı tanışma ve sohbetlerimizle öğrendik.Gerek Şinasi gerekse ben sürekli olarak sohbetlerimizde velilerin hakkını,asıl müfettişlerin aileler olduğunu söyledik.Derslerimizi dinleyebileceklerini daima söyledik.Nitekim derslerimize gelen veliler de oldu.Dördüncü yılımızda artık köyden bazı veliler müdürümüze tayinini başka köye aldırmasını söylemişler,istemeyerek de olsa dördüncü ders yılının sonunda köyden ayrıldı,benim müdür olmam bu şekil oldu.Müdürümüzün mefat ettiğini öğrendim.Allah rahmet eylesin,iyi kötü ekmeğini yedim.Ölmüş bir insanın arkasından ingin yüksek konuşmak doğru olmaz.
 
 Ben,ilk ders yılımda yaşadıklarımdan sonra birinci sınıftan aldığım çocukları mezun edinceye kadar köyden gitmemeye karar verdim ve de öyle yaptım.Aslında emekli oluncaya kadar kalırım diye düşünmüştüm.Benden kıdemli ve tecrübeli Yeni Fakılı’da üstelik müdürlük yapmış Zeki Bey tayinini köye aldırınca ben köyden o şekilde ayrıldım.
 
Son iki yılımı müdür ve öğretmen olarak çalıştım.Gerçekten köye iyi intibak ettim,zaten ben kendim de köylüydüm,gayet iyi intibalarla köyden ayrıldım.En çok arzuladığım ise,beş yıl boyunca beraber olduğum öğrencilerimin büyümüş hallerini görmekti.Nasip olmadı.Beş yılda iyi veya kötü yaşanmışlıklar,sonradan karşılıklı olarak anlatılınca mutluluk duyacaktım.Almanya’da bunları birebir yaşadım,o küçücük çocukların büyümüş halleri zannederim her öğretmeni mutlu eder.Hatta doktora gittiğimde,okutmuş olduğum öğrencilerden hemşire olarak çalışanlarla karşılaşıyorum.Gurur verici bir duygu,ki buradaki çocukların haftalık en fazla beş ders saati Türkçe ve Kültür Dersleriydi.Diğer dersleri tamamen Alman öğretmenleri tarafından veriliyordu.Avrupa da olsa gelenek ve göreneklerini yaşayan,devam ettiren binlerce vatandaşlarımız var,gurur duyuyorum bu durumlarına.
Allah hepsine selamet versin,arzuları gerçekleşsin.
Mustafa Dumlu

Please publish modules in offcanvas position.