Ahlen,03.07.2009

Köyden Gulam’a Kadar,Bağ Yolları

 

İnsanlar bakarken göremediği,yaşarken bilemediği,bir zamanlar kötü deyip de sonradan iyi dediği binlerce olaylar,yerler,mekanlar vardır.Ama yine de bazı olayları yaşamak gerekiyor,ki sonraki zamanlarında derlendirebilme yeteneğini geliştirebilsin.

 

Bu seferki yazımda çocukluğumda ve gençliğimde hiç sevmediğim,şimdilerde ise „ne güzelmiş“ dediğim bağ yollarımızı tasvir etmeye çalışacağım.

 

Köyün içinden üç ayrı yollarla bağlarımıza gidilir.Bağ diye kastettiğim,üzüm bağları,meyvelikler ve sebze yaptığımız ekili-dikili olan yerler.Köyde herkesin az veya çok bahçesi vardır,günlük olarak gidilinir gelinilir,bir nevi meşgale gibi bir şey.

 

Benim açımdan,evimiz köyün en yüksek yerinde olduğu için önce taşlı,çakıllı bayırı aşağı doğru inerim,bayırdan sonraki bölüm Camiönüne kadar kaya ve toprak karışımı olarak devam eder.Meydanlıkta herkesleri görebilirsin,soracaklarını,beklediklerini orada halledersin.

Camiönünden itibaren yolun renkli tarafı başlar,ki Gulam’a kadar o kadar renkli yerlerden geçersin ki her geçtiğin yerin bir anısı,hatırası vardır.Zaten insanı da bu hatıralar o yerlere bağlar.Dedeköy’den gelen pınarın suyu yokuşa kadar eşlik eder,şu anda maalasef kesilmiş olan asırlık karadut ağacının koyu gölgesini geçtikten sonra yokuşun başında şöööyyle bir aşağı doğru bakarsın,ilk bükümüne kadar olan kısa yoldan itibaren artık köyün evleri arkanda kalır.Eskiden yokuşun yolunda bulunan taşlar adeta bir basit merdivenli yolu andırırdı.Eşekler bile iner-çıkarken gayet dikkatli basardı ki ayağı kayıp yere yıkılmasın..Yüz-yüz elli metreden sonra düzlüğe erişirsin,sağın-solun oldukça uzun uzun ağaçlarla süslüdür,selviler o yokuşun kenarında adeta boy ölçüşürler,diğer meyve ağaçları bile bazan selvilerle yarışır.Her iki tarafın duvarları taşlarla örülmüş ve sınınırlıdır.

 

Yokuşun sonunda itibaren yollar tamamen bükümlü,virajlıdır.Bazan biraz yol düz olarak devam eder,oraların gidilmesi biraz sıkıcı ,monoton olabilir.Yolların genişliği iki metre ile beş metreye kadar değişkendir.Ana yoldan sürekli olarak diğer bağ ve bahçelere sürekli olarak tali yollar ayrılır.Zaman olur,beraber çıktığın komşun ile bir müddet sonra yolların ayrılır ve „yolumuz buraya kadar,haydi sana Allah kolaylık versin“denildikten sonra öteki yoluna devam eder.

 

İlk viraj ve küçük köprüyü geçtikten sonra hemen ikinci büküm ve yol ayrımı gelir.İkinci bükümden hemen sonra Pınarönüne ayrılan yol ayrımındasınız.Pınarönüne giden kısa yol gölgelidir,sağlı-sollu kiraz,ceviz ve selvilerle süslüdür.

 

Anayol ikinci bükümden sonra biraz monotondur,bir müddet gittikten sonra yol gögeleşir,serindir,insanın içine bir ferahlık çöker,yol da oldukça geniş sayılır.Memiş Hüseyin’in bağından ve çardağından sonra anayol hafif bükümlüdür,karşından geleni hemen göremeyebilirsin.Bir müddet sonra nihayet Yeniceköy’e ulaşırsın.Çoook eskilerde o mevkide köy var imiş,hatta çocukluğumda görürdüm Ağılönü (ikinci yokuş) un başında bir soku vardı,sonradan göremez oldum,herhalde birileri çalmış veya birilerine satmışlar.Yeniceköy’de bizim küçücük bir selviliğimiz var,rahmetli Derviş Dayım’dan selvilerinden dolayı üç erkek kardeş adına rahmetli anam satın almıştı.Daha sonra her nedense Mehmet Abimin oldu.Duvarları yapı taşları ile örülü olup içinde de aynı yapı taşlarından bir yığın hala durur.Oralarda çok büyük bir yılanın olduğunu çoğu kişi söyler,görenler olmuş ve oranın yerlisi imiş.Ben yılandan çok korkarım,kiraz mevsiminde kiraz ağacına bu yüzden çıkmaya korkardım ama yine de kiraz yeme zevki ağır bastırırdı.

 

Bizim selvilikten itibaren anayol ikiye ayrılır,biri Topaktaş’a-Sıtma’ya gider,diğeri Gulam Mevki’sine gider ve daha oradan itibaren Gulam’a kadar epey yol,bir sürü bağ ve bahçe vardır.

 

Ağılönü yokuş olup taşlı değildir.Seksen-yüz metre kadar uzunluğu olup bu yokuş da gayet dikçedir.Gerek biz insanlar,gerekse hayvanlarımız bu yokuşlarda yorulduğumuzu anlarız.

 

Ağılönü bir meydanlık gibidir.Yokuşun başı ne kadar güneşli ise,yokuşun sonu da o denli serin ve gölgelidir.Alt tarafından boydan boya çay geçer,herdaim su akar,bahar aylarında ayrı bir vahşiliği vardır,Bazı yıllar,sel o kadar büyük olur ki köprünün üstünü siler geçer.Yokuşun sonundaki köprünün hemen yanında kiraz ağacı vardır,hayrat diye herkes yiyebilirdi.

 

Köprüden sonra çay (küçük dere veya akarsu) bir müddet eşlik eder,yol inişli-çıkışlı ve virajlıdır.Sağlı solu her iki tarafta ceviz ağaçları ve fındıklar vardır.Çaydan ayrıldıktan sonra yol epeyce düz olarak devam eder,Bekçi İbrahim’in bağının orada tekrar keskin bir virajdan sonra Mulla Dayı’nın bağına gelirsin,(Mulla Dayı ben doğmadan ölmüş) oradan sonra tekrar viraj gelir,nihayet DURLAZ BENDİNE gelirsin.Bu bentten Gulamın suyu Durlaz Köyüne çevrildiği için bu ad verilmiş.Durlaz Bendinden sonra Gulam Yolu ikiye ayrılır.Bu yolun düz olarak devamı Avganların bağına kadar devam eder.Virajı sola dönerek yol Durlaz’a kadar devam eder.

 

Bütün yol boyunca türlü türlü ağaçlar eşlik eder,su Gulam’a akarken su eşlik eder,bentlerden sızan sular yolu adeta süsler,yol arasıra su akarları tarafından engebeli hale gelir,su yokken kupkuru,yüzü soğuk olan bu akarler,su akarken o su sesi,şırıltısı adeta insana bir ninni gibi gelir,bazan hızlı akan su bazı yerlerde de sanki insanı rahatsız edecekmişcesine sakin akar.

 

Bizim Gulam Bağı köyün son bağı olup oradan itibaren Durlaz’ın bağları başlar.Durlaz Bendinden itibaren yol oldukça daralır,sağlı sollu yine türlü türlü ağaçlarla süslenir,bazı yerlerinde böğürtlenler yavaş ve dikkatli gitmeni söyler,dutları olunca da ayrı bir sevimlidir.

 

Bu yolu yüzlerce kez gidip geldim,anıları yazmakla bitmez.Çocukluğum ve gençliğimde eziyetli,çekilmez gördüğüm o yollar meğer ne güzelliklere sahipmiş.Bir eşyanın kıymet ve değeri yokluğunda belli oluyormuş………

Mustafa Dumlu

Please publish modules in offcanvas position.